Algılama ve Gerçeklik
Beynimiz enteresan bir yapı bloğudur… Gördüklerimizi aslında nasıl algılıyoruz… Ve hatta Algıladıklarımız gerçek mi…
Dinamik ve bir o kadar da karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. Bir bilgi bombardımanı altında olduğunuzu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu karmaşa içerisinde çevremizde olup biteni anlamak için 5 duyumuzu kullanırız;
Görme
Duyma
Tat alma
koku alma
Dokunma
Çevremizde olup bitenler ile ilgili bütünsel görüşümüz işte bu şekilde oluşur. Algılarımızın kapasitesi şaşırtıcıdır. Gözlerimizin saniyede 1 megabayt’tan fazla bilgiyi aktardığını biliyor muydunuz? 10 metre uzağındaki fısıltıyı ya da 100 metre uzağındaki birinin bize seslendiğini duyabilirsiniz. Tanıdık bir koku saniyenin milyonda biri gibi bir sürede çocukluktan kalma bir hatırayı çağrıştırabilir. Vücudumuzda bulunan 4 milyondan fazla reseptör sayesinde yaşamsal önem taşıyan sıcaklık basınç doku ve acı konularında çevremizde olup bitenden haberdarızdır. Algılarımız o kadar çok data (veri) gönderir ki!!! Beynimiz bu bilgi trafiği ile başa çıkabilmek için bilgi filtreleme ve yorumlama becerileri geliştirilmiştir. Bu beceriler sayesinde özellikle bize tehdit oluşturabilecek şeylere tanıdık önemli ya da Mutluluk sağlayabilecek şeylere bunun yanı sıra beklenmedik ve şaşırtıcı şeylere odaklanabilir ve diğer datayı eleyebilir beynimiz. Zaman zaman algıladığımız bilgi kafa karıştırıcı ya da eksik olabilir Böyle durumlarda da boşlukları doldurmak için eski tecrübelere bakıp İçinde bulunduğumuz duyguları da işin içine katarak ne olup bittiği ile ilgili ustaca bir tahminde bulunur. Bu tahminler çoğunlukla faydalı olurlar bize. Ama zaman zaman yanıltıcı da olabilirler. Beynimiz Sadece yanlış tahminler yapmakla kalmaz zaman zamanda bu bilgi trafiği ile başa çıkamaz hale gelir. Kısacası tüm bu datayı her an inceleyip faydalanmanız mümkün değildir. Araştırmalar gösteriyor ki; her saniye algıladığımız binlerce parça bilginin sadece dört beş tanesini aynı anda işleyebiliyoruz. Beynimiz bilgi trafiği sıkışmasına müsait bir yapıya sahiptir. Bu yüzden de zaman zaman çok önemli bilgi parçalarını kaçırabilir. Yaşamı algı ve odaklanma ile tecrübe ediyoruz. Algı etrafınızda olup biten ile ilgili bilgi topluyor, daha sonra da bu bilginin bizim için öncelikli olanlarına odaklanıyoruz. Bu sistemin nasıl çalıştığını ve limitlerini anlayabildiğimiz zamanda kontrolü ele alıp hedeflerimize ulaşmak kolaylaşacaktır…
…
Size kısa bir hikaye…
(Mutlaka Okuyun)
Et fabrikasında çalışan ve işini iyi yapan, hakka hakkaniyete çok inanan birisi varmış. Görevi yeni gelen etleri dondurucu odasına götürmek ve oradaki askılara asmakmış. Tüm gün et taşır, akşamları da dondurucuyu temizler öyle işten çıkarmış. Oldukça yapılı, güçlü kuvvetli bir adammış. Bir akşam mesai bitimine doğru dondurucuya girmiş yine. Temizliği yapıp çıkmakmış niyeti. O gün oldukça fazla sevkiyat olduğundan içerisi kan revan içindeymiş. Her zamankinden uzun sürmüş işi. Hiç fark etmemiş zamanın nasıl geçtiğini. Bakmış ortalık tertemiz olmuş, elini yüzünü yıkamış, önlüğünü asmış ve çıkmak için kapıya yönelmiş. Kapının yanındaki zile basmış, dışarıdan birileri açsın diye. Çünkü dondurucunun kapısı içeriden açılmıyor sadece dışarıdan açılabiliyormuş. Kapıyı açmaya kimseler gelmeyince, tekrar tekrar zile basmış ama nafile. Fabrikada mesai çoktan bitmiş ve herkes evine gitmiş. İşine kendini kaptıran adam zamanın farkına varmamış. Kolunda ki saate bakmış ki yedi olmak üzere. Millet gideli neredeyse iki saat oluyormuş. Telaşlanmış, ne yapacağını şaşırmış. Bağırmış, çağırmış, kapıyı yumruklamış ama ne fayda. Kimsecikler yok ki duyup kurtarsın onu. Yere oturmuş ve çaresiz beklemeye başlamış. Ama hiç ümidi yokmuş. Günlük giriş çıkışı not ettiği kağıdı kalemi almış ve şunları yazmaya başlamış;
“ Saat 9.00 içerisi çok soğuk üşüyorum.”
“Saat 23.30 sanırım donarak öleceğim. Çok üşüyorum.”
“Saat 03.20 ayaklarımı hissetmiyorum. Isınmak için yürüyemeye çalışıyorum ama yapamıyorum.”
“Saat 05.10 gözlerim kapanıyor. Uyanık kalamıyorum artık. Ellerim uyuştu yazamıyorum.”
Gün doğarken mesaiye başlayan fabrika çalışanları 06.30’da işe geliyorlar. İçlerinden biri dondurucuyu açıyor ve içeride duvarın dibinde büzülmüş vücuduyla yatan adamı buluyor. Ölmüş. Bütün fabrika şok içinde. Herkes oraya toplanıyor. Şaşkınlıktan ve üzüntüden ne yapacaklarını ne diyeceklerini bilemiyorlarmış çünkü termostat 16 dereceyi gösteriyormuş. Evet dondurucu bozulmuş ve 16 derece ile çalışıyormuş. Ama gözü saatte olan ve içeride donarak öleceğine inanan adam dereceye bakmayı akıl edememiş ve çok inandığı şekilde donarak ölmüş maalesef…
…
Algılama ve gerçeklik aslında bu…
Uğur ÇAĞLAR
Not: 9 Ağustos 2019 Tarihli ugurcaglar.net te yayınlanan yazım...