Hayatımız boyunca hepimizin belli başlı korkuları vardır. Bu korkular aslında kendi yarattığımız engellerimizdir..Hayatın döngüsünü normal şartlarda anlatsak bile kimse dinlemiyor, yazsak bile kimse okumuyor ama iş hikaye moduna geldi mi? İşte herkes merak ediyor "acaba sonunda ne oldu?" Yaşadığımız süre boyunca karşılaştığımız herkesin kendince bir hikayesi (yaşanmışlığı) vardır. Öyleyse neden hayatın doğal akışını değil de hikayesini dinlemek isteriz? Çünkü daha cazipdir. Çünkü işin içinde başkalarını merak etme duygusu vardır.Duygu demişken bizi vezirde eden, rezilde eden aslında duygularımızdır. Bazılarınız "doğru" derken, bazılarınız da "olurmu öyle şey" diyor. Biz yaradılış olarak yaptığımız her işte ve her sözde duygularımızı ön plana alarak yapan varlıklarız. Kendilerini ehlileştirenler duyguları dizginlemeyi başaranlar olmuştur. Kimisi karar verirken önseziden bahseder ama buda duygular ile hareket etmenin farklı söylemidir. Başlık " korkuları aşmanın yolu" olunca isterseniz ufak bir hikaye ile konuya girelim. Başta da yazdığım gibi olaylar hikaye ile daha güzel anlatılıyor. Hem ara tatilin ara tatili olan ilk bir hafta bitti ve okullar başlıyor bugün (tabii bazı illerde kardan dolayı tatil bir gün daha uzadı). Okul ne alaka şimdi demeyin, hikayemiz buradan geliyor. --- Yıllar önce San Francisco Körfezi'ndeki bir okulda bir deney yapılmıştı. Okul müdürü üç öğretmeni çağırıp şöyle demişti: "Siz üç öğretmen, sistemde en iyi ve en uzman kişiler olduğunuz için, doksan tane seçkin, üstün zekâlı öğrenciyi size vereceğiz. Bu öğrencilerin gelecek yılda hızlarını korumalarını sağlamanızı ve daha çok şey öğrenmelerini görmeyi bekliyoruz". Bu durum karşısında seçilen üç öğretmen, doksan öğrenci ve öğrencilerin ebeveynleri bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşündüler. Tabii doğal olarak ayrı bir gurur havasına da girdiler. O okul dönemi hepsinin de özellikle hoşuna gitmişti. Okul bittiği zaman öğrenciler bütün San Francisco Körfezi'ndeki diğer öğrencilere göre %20-30 daha başarılıydılar. Yıl sonu geldiğinde, müdür üç öğretmeni çağırıp onlara: "Bir itirafta bulunmak istiyorum. En zeki öğrencilerin doksanı maalesef sizde değildi. Onlar ortalamanın biraz üstünde olan öğrencilerdi. Doksan öğrenciyi sistemden tesadüfen seçtik ve size verdik" dedi. Öğretmenler, doğal olarak öğrencilerde görülen büyük ilerlemenin kendi istisnai öğretme becerilerine bağlanması gerektiği sonucunu çıkardılar ama tam bu esnada "Bir itirafım daha var" dedi müdür. "Siz de en parlak öğretmenler değilsiniz. İsimlerinizi bir şapkanın içine doldurduğum kâğıtların arasından tesadüfen seçtim." |
58 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |