• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pr.ugurcaglar
  • https://www.instagram.com/pr.ugurcaglar/
  • https://www.youtube.com/channel/UC5xIBadC_nofrHaK6OriP_g

Pr. Uğur ÇAĞLAR

İnsan; zamanın akışında olmasına karşın,
zamandan münezzeh
bir eşrefi mahluktur.

İşte tamda bu yüzden anlatılanlar değerlidir, anlatanın nereli ve
kaç yaşında olduğundan ziyade...

Pr. Uğur ÇAĞLAR

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam5
Toplam Ziyaret6076

Öğrencileri tarafından olduğu kadar, öğretmen arkadaşları tarafından da sevilen genç bir öğretmen, bir gün derste öğrencilerine, hiç de beklemedikleri bir haber verdi. “Bugün sınav yapacağım. Kağıt ve kalemlerinizi hazırlayın.”

Öğrencileri tarafından olduğu kadar, öğretmen arkadaşları tarafından da sevilen genç bir öğretmen, bir gün derste öğrencilerine, hiç de beklemedikleri bir haber verdi. “Bugün sınav yapacağım. Kağıt ve kalemlerinizi hazırlayın.”

Öğrenciler bir sınav beklemiyorlardı; bu yüzden hazırlıklı değillerdi. Öğretmenin sınav sorusunu bildirmesini beklerken, hoşnutsuzlukları yüzlerindeki asık ifadelerinden anlaşılıyordu. Öğretmen ilk sorusunu yazdırdı: “herkes kağıdına sınıftaki tüm arkadaşlarının isimlerini yazsın.” Bir süre bekledikten sonra ikinci soruyu da yazdırdı: “Şimdi herkes, listede yer alan arkadaşlarının adının altına, o arkadaşları hakkındaki görüşlerini, düşünce ve duygularını yazsın”.

Ders sonunda öğretmen sınav kağıtlarını toplayıp evine gitti. Evde her öğrencisinin adını ayrı ayrı bir kağıda yazdı ve altına da tüm arkadaşlarının o öğrenci hakkında yazdıklarını sıraladı. Öğretmen, Pazartesi günü derse girdiğinde öğrencilerinin sabırsızlıkla okuyacağı sınav kağıtlarını beklediklerini görüp gülümsedi. Sonra da her bir öğrencisine, kendisi için özel olarak hazırladığı kağıtları dağıttı. Kağıdına bakan her öğrenci birden hareketleniyor, yüzü aydınlanıyor, hemen yanındaki arkadaşıyla fısıltı ile konuşmaya başlıyordu. Arkalarda oturan sessiz bir öğrenci, “Aman Allah’ım, arkadaşlarımın benim varlığımın farkında bile olmadıklarını sanıyordum!” diye haykırdı. “Meğer beni ne kadar da seviyorlarmış.”

Öğrenciler birbirleri hakkındaki düşüncelerini öğrenmiş olmaktan memnundular ve bu etkinlikle ilgili hiçbir olumsuz eleştiride bulunmamışlardı. Aradan yıllar geçti. Öğrencilerin her biri mezun olduktan sonra farklı meslekler edindiler ve yaşamlarını farklı görevlerde sürdürmeye başladılar. Ama öğrencilik yıllarını ve arkadaşlarını asla unutmadılar. Öğretmen öğrencilerinden uzun yıllar haber alamadı. Bir gün, bir kız öğrencisinden çok sevdikleri arkadaşlarının savaşta öldüğünü ve öğretmenlerinin sınıf arkadaşlarının cenazesine katılmasını istediklerini bildiren bir mektup aldı. Cenaze töreni iki gün sonra, ölen öğrencinin doğduğu kasabada olacaktı.

Öğretmen öğrencisinin cenazesine gittiğinde yoğun bir kalabalıkla karşılaştı. İlk kez böyle kalabalık bir cenaze törenine katılıyordu. Şaşkınlığını gizleyemedi çevreyi seyretmeye başladı. Bu genç yaşında yaşama veda eden öğrencisi biraz ilerideki tabutun içinde yatıyordu. Öğrencinin asker arkadaşlarından biri öğretmenin yüzüne dikkatlice baktı ve yanına yaklaştı: “Afedersiniz!” dedi. “Siz onun matematik öğretmeni değil miydiniz?” Öğretmen, hayret dolu gözleriyle askere baktı ve yavaş bir sesle “Evet” dedi. Asker “Tahmin etmiştim! dedi ve söylemek istediğini bir çırpıda söyledi: “Sizden o kadar çok söz etti ki!”

Daha sonra anne ve babası geldi öğretmenin yanına ve oğullarının cenazesine katıldığı için teşekkür ettiler. Sonra da onu arkadaşlarıyla birlikte yemeğe davet ettiler. Yemekte öğrencisinin babası, “Size bir şey göstermek istiyoruz” dedi ve titreyen parmaklarıyla cebinden çıkardığı bir keseyi öğretmene uzattı: “Bunu vurulduktan sonra onun üzerinde bulmuşlar” dedi. “İçindeki kağıdın size hiç de yabancı gelmeyeceğini düşündük.” Öğretmen keseden çıkan bir hayli yıpranmış kağıdı alır almaz, içinde yazılanları hemen hatırladı. O günler gözlerinin önünde canlanmıştı. Katlanmış sayfaları titrek elleriyle açmaya çalışırken, yanaklarından birkaç damla yaş süzüldü. “Evet! O günler”deki sınıf arkadaşlarının onun hakkındaki düşünce ve duygularını yazdıkları kağıttı bu.

“Size ne kadar teşekkür etsek azdır!” dedi annesi. “Ömür boyu gördüğünüz gibi onun hakkında yazılanlar onun ömür boyu üzerinde taşıdığı değerli bir hazine oldu.” Bunun üzerine arkadaşları birer birer öğretmenin çevresini sardılar. Biri şöyle başladı söze: “Ben de listemi hala saklıyorum” dedi. “Evdeki çalışma masamın en üst çekmecesinde.” Bir başkasının adına ise eşi konuştu: “Eşim listeyi düğün albümümüze yerleştirmemi istedi” dedi heyecanla. “Liste hala orada duruyor.” Bir başka kız öğrenci girdi araya: “Bende günlüğümün arasında saklıyorum listemi.” Hemen onun yanındaki öğrenci elini çantasına götürdü ve cüzdanını çıkarıp içinden büyük bölümü sararmış sayfaları çıkardı: “Ben de her zaman yanımda taşırım” dedi “Sanırım o günkü sınavımızın kağıtlarını hepimiz saklamaktayız.” Son öğrenci son cümlesini söylediğinde öğretmen artık gözlerinden taşan yaşları tutamıyordu. Ölen öğrencisi ve onları bu dünyada bir daha göremeyecek arkadaşları için ağlıyordu.

Hemen hepimiz sonsuza dek yaşayacağımızı sanıyoruz. Aslında hayat öylesine kısa ki, göz açıp kapayıncaya dek tükenip gidiveriyor. Hiçbirimiz ne zaman veda diyeceğimizi bilemiyoruz. Çevrenizde sevdiğiniz değerinin farkında olduğunuz her kişiye, onu ne denli çok sevdiğinizi, sizin için çok anlam taşıdığını haydi hemen şimdi söyleyin. Bunu şimdi ertelerseniz, korkarız ileride bir gün söylemek için geç kalabilirsiniz. Deneyin göreceksiniz hiç de zor değildir, “seni seviyorum” diyebilmek. Bunu duyunca, karşınızdaki kişinin gözlerinin mutlulukla parladığını, sevilmenin heyecanı ile hayata büyük bir coşku ile dört elle sarıldığını göreceksiniz.

Hayat dediğimiz de zaten bu insani lezzetin tadına varabilmek mutluluğu değilmidir?



16 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın